Avrupa’nın Doğurganlık Krizi: En Az Bebek Nerede Doğuyor?

Avrupa, son yıllarda büyük bir doğurganlık kriziyle karşı karşıya. Yeni doğan bebek sayısındaki azalma, kıtanın demografik yapısını tehdit eden önemli bir sorun haline geldi. Avrupa’da en düşük doğurganlık oranlarına sahip ülkeler arasında yer alan bazı bölgeler, özellikle gelecekteki iş gücü eksikliği ve yaşlanan nüfus gibi ciddi ekonomik ve sosyal sorunlarla mücadele etmek zorunda kalacak gibi görünüyor.

2024 yılı itibarıyla, Avrupa’nın en düşük doğurganlık oranlarına sahip ülkesi İtalya olarak öne çıkıyor. Ülkedeki doğurganlık oranı, her kadına düşen bebek sayısının 1.3’e kadar gerilemiş durumda. Bu oran, Avrupa Birliği ortalamasının oldukça altında ve özellikle İtalya’nın büyük şehirlerinde aile kurma oranı hızla düşüyor. İtalya’da, gençlerin iş güvencesizliği, yüksek yaşam maliyetleri ve kariyer odaklı yaşam tarzları gibi etkenler, doğurganlık oranlarını olumsuz etkiliyor. Ayrıca, kadınların geç yaşta anne olma tercihleri, doğum sayısının azalmasına yol açan diğer faktörler arasında yer alıyor.

İtalya dışında, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve Almanya gibi ülkelerde de doğurganlık oranları son yıllarda büyük bir düşüş gösterdi. Yunanistan’da, her kadına düşen bebek sayısı 1.2 gibi düşük bir seviyeye gerilerken, İspanya’da da benzer şekilde 1.3 oranına indi. Bu ülkelerdeki yüksek işsizlik oranları ve ailelerin çocuk sahibi olma konusunda yaşadığı ekonomik kaygılar, düşük doğurganlık oranlarının başlıca sebepleri olarak sıralanıyor.

Avrupa’daki doğurganlık krizinin en büyük etkisi, kıtanın yaşlanan nüfusunun hızla artması. 65 yaş ve üzeri nüfus oranının giderek arttığı Avrupa’da, iş gücü açığı ve sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliği konusunda büyük endişeler bulunuyor. Uzmanlar, genç nüfusun artışı için daha fazla teşvik ve destek programlarının devreye sokulması gerektiğini belirtiyor.

Bu kriz, sadece Avrupa’nın demografik yapısını etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda ekonomisini, sağlık sistemlerini ve sosyal yapılarını da derinden etkiliyor. Bu nedenle, Avrupa hükümetlerinin gelecekteki nesillerin büyümesine katkıda bulunmak için çeşitli reformlar yapması gerektiği vurgulanıyor.